Şimdi, (ruhun kuvvetlerinin vazifelerini tam ve doğru olarak
yapabilmeleri için) ruhun hastalıklardan kurtarılıp, korunmasını ve terbiye
edilmesini izah edelim:
Ruhun kuvvetlerinin üç olduğunu ve bunların da: «Duymak»,
«Anlamak», «Karar vermek» isimlerini aldığını yukarda söylemiştik. İşte, ruhu
hastalıklardan korumak ve ruhu terbiye etmek demek: Ruhun kuvvetlerini terbiye
ve ıslah etmek demektir. Çünkü, ruhu, kendisine mahsus olan hastalıklardan
koruyabilmek ancak bu suretle olabilir. Eğer his ve duygu kuvveti bozulursa,
hasta olursa yanlış hisseder, yanlış duygu verir, böylece yanlış düşünmeye ve
isabetsiz kararlara varmaya sebep olur.
Burada bir misal ile bunu iyice izah edelim: Bir kimse
gözüne kırmızı renkli bir gözlük taksa, etrafına baktığı zaman her şeyi kırmızı
görür. Yani, gözüne taktığı gözlüğün rengi ne ise bütün eşyayı öyle görür.
Halbuki, gördüğü şeylerin aslı öyle değildir; ancak gözlüğün rengine göre öyle
görmüştür. İşte; bunun gibi, insan vicdan gözüne, kalp, his ve duygu mahalline
yanlış renklerde gözlük takarsa; yanlış hissetmeye, doğru zanniyle eğri ve
yanlış duygular duymaya başlar; böyle his ve duygunun elbette düşüncesi de
yanlış olur. Bir şey hakikatta nasıl ise, öyle görmek ve öyle duymak ve öylece
düşünmek ne kadar bahtiyarlıktır. Resulü Ekrem (S.A.V.) efendimiz bir hadisi
şerifte. «Ya Rabbi! Bana eşyanın hakikatını olduğu gibi göster ... )) buyurmuş
ve bunun ehemmiyetini bize duyurmuştur.
İşte insan maddi sahada akı ak, karayı kara, demiri demir,
kömürü kömür, gördüğü gibi; manevi sahada da, hakkı hak, batılı batıl, iyiyi
iyi, kötüyü de kötü görebilmeli, öylece duyabilmeli ve öylece düşünüp, yine
öylece karar verebilmelidir.
İşte bunun için de, ruhun kuvvetlerinin hastalıktan
selamette olması ve iyice terbiye edilmesi lazımdır. Ruhu terbiye etmek ve hastalıktan korumak için şu esaslara
riayet etmek lazımdır:
1) Ruhu; evham vesvese ve hurafe'lerden temizlemek,
2) Sahih ve nezih bir itikada sahip kılmak,
3) Sahih ve esaslı bilgilerle parlatmak ve bezemek,
4) iyi huylarla ülfet ettirmek ve 'ahlaki faziletlere
alıştırmak. ..
işte bunlara riayet edildiği nisbette, ruh selamette kalır ve
ruhun kuvvetleri vazifesini tam yapar. Yukarda anlattığımız ruhun üç
kuvvetlerinden başka diğer kuvvetleri ve yardımcıları da vardır. Ruhun bu
yardımcıları iki kısımdır: Birincisi, hem insanda ve hem de hayvanda
bulunanlar. ikincisi ise, yalnız insanda bulunanlar. Hem insanda, hem de
hayvanda bulunan birinci kısım da üçtür:
1) «Havassı selime» dediğimiz beş duygu: Görme, işitme,
tatma, dokunma ve koklama duyguları. (Bu duygu ve kuvvetler, yalnız insanda
bulunan hayal ve hafıza kuvetleri ile yardımlaşır.)
2) Şehvet ve gazap kuvvetleri.
3) Vücudun her tarafına yayılmış olan hayat kuvveti. Yalnız
insanda bulunan ikinci kısım ise: Akıl, fikir ve ilim kuvveti. Ve bir de:
merkezi dimağ olan, iç duyumlar vardır. Bunlar da beştir: Hayal, tefekkür,
hafıza, tezekkür, fehim kuvvetleri. Bu kuvvetler insandaki diğer beş duygu ile
alakalıdır. işte ruh, beden ülkesini bu yardımcılar, duygular ve kuvvetlerle
idare eder ...
Duyum organları ruha, türlü bilgiler, zanlar ve düşünceler
getirirler. Bunların kimisi iyi, doğru; kimisi de kötü ve yanlış olabilir.
Bunların kötü ve yanlış olanları atılmadıkça rühun diğer kuvvetleri yanlış
duymaktan, yanlış anlayıp ve düşünmekten ve nihayet yanlış karar vermekten kurtulamaz.
Onun içindir ki, ruha bilgi getiren duyum organlarının temiz
tutulması ve vazifelerini doğru ve tamam yapmalarının sağlanması lazımdır.
Şimdi bunu bir misalle izah edelim:
Ruh, kendisine beş ırmaktan su akan bir havuz gibidir. Bu
ırmaklar temiz aktığı müddetçe havuz temiz kalır ve berrak olur. Amma, zaman
zaman ırmaklar bulanık akarsa havuz berraklığını kaybeder, tabanına birçok
çamur birikir. O çamurların ara-sıra karışmasıyla havuz bulanır berraklığını ve
açıklığını kaybeder; böylece içindekini tam göstermez ... İşte bunun için, ruha
bilgi akıtan duyum organlarının akıttıklarının temizlenmesi lazımdır.
Zaman zaman beden ülkesinde meydana gelen hadiselerden
dolayı, duygular ruh havuzuna bulanık bilgi suyu akıtırlar. Onun için, havuzu
temizlemek isteyen kimse, ilkönce gelen suları tıkaması, kesmesi ve ondan sonra
kova kova o pislikleri atması, havuzu boşaltması ve ondan sonra da bulanık su
akıtmamaya dikkat etmesi lazımdır ...
Diğer bir misal: Ruh tertemiz ve pak bir ayna gibidir.
Şehvet ve gazap kuvveti tuğyan ederek, günahlar işlerse; kara bir duman gibi,
ruh aynasını bulandırır, paslandırır. Hakikatleri net olarak göremez, tam ve
doğru olarak gösteremez. Çünkü, günahlar ve kötü huylar kapkara pis dumana
benzer. İnsandan kötü hareketler ve günahlar sadır oldukça, ruhu karartır. Bu
hale gelen ruh, buhranlar ve karanlıklar içinde kalır; Cenabı Hakkın nurunu
alamaz; böylece, o ruha sahi_p olan kimse manevi ve ruhani yükselmeden mahrum
kalır. Fakat, hemen tövbe eder, yaptıklarına pişman olur da iyiliklere
yapışırsa, kalbindeki ve ruhundaki o siyah lekeler ve kapkara olan isler paslar
silinmeye ve yeniden parlamaya başlar ...
Şu halde, insan ruh havuzunu veya aynasını bulanıklardan,
isten pastan temizlemesi ve daima temiz bulundurması lazımdır. Bunun için de,
şehvet ve gazap kuvvetlerini aklın emrine verip, şehvani kuvvetlerine değil
aklına tabi olması icabeder. Çünkü bütün kötülükler, ahlaksızlıklar şehvet ve
gazap kuvvetlerinin tuğyan edip tabii yolunu ve hakiki faziletlerini
bırakmalarından meydana gelir. Şehvet ve gazap kuvvetlerini kendi meşru
vazifelerinin haricine çıkarmamak için ruhun en kuvvetli silahı ve yardımcısı
akıl, ilim ve düşüncedir.
İşte, ruhun yardımcısı olan akıl kuvveti, eğer Kur'anı Kerim
ve hadisi şeriflerin ışığı altında ilim ve fazilet silahı ile diğer kuvvetleri
kendi öz vazifelerinin haricine çıkarmayıp, kendi hudutlarında muhafaza ederse,
ruh sıhhatta olur vazifesini tam yapar. O zaman insanda en yüksek faziletler
meydana gelir; meleklerin mertebesine kadar yükselebilir. Fakat insan aklına
tabi olmayıp da, şehvet ve gazabına tabi olursa, aklını da bunlara esir ederse,
ruh kararır, hastalanır ve vazifelerini yapamaz. O zaman da insan, şeytanlara,
iblislere bile kılavuzluk edecek bir derekeye yuvarlarur; hayvanlardan daha aşağı
olur ...
İşte onun içindir ki: Bu hususları ince ince düşünüp, akıl
ve idrak kuvvetini geliştirip; bütün işlerimizi: Akıl, mantık ve şeriat
çerçevesi dahilinde yapmamız ve ruhu
terbiye ve ıslah etmeye çalışmamız lazımdır. Bu zaten biricik vazifemizdir.