Aziz Müslüman! İyi bil ki, Cenabı Hak bir kuluna hayır murad
ederse (ki bu da o kulun Allaha karşı yaklaşma niyeti varsa, O'nun yolunda, iyi
bir mü 'min olmaya çalışır ve mücahede etmeye uğraşırsa öyle olur) nefsinin
ayıplarını gösterir; kötü huylarını kendisine bildirir. Akıllı bir mü'min
kendisini iyice yoklarsa, hal ve hareketine iyice dikkat ederse nefsinin
ayıplarını görmekte güçlük çekmez. Kötü huyları ve noksanları kendisine gizli
kalmaz. İnsan, nefsinin ayıplarını, kendi kusurlarını anlarsa, çaresine bakar;
ilacını kullanır, o kötü huylardan kurtulmaya çalışır. Fakat ne yazık ki,
insanların çoğu kendi ayıplarını bilemiyor ve noksanlarını iyice idrak
edemiyorlar. Bazıları ise, yaptıkları kötülükleri, ahlaksızlıkları iyi diyerek
yapıyorlar ve başkalarının en küçük bir ayıbını gördükleri halde, kendilerinin
en büyük ve en çirkin nice ayıplarını görmüyorlar veya göremiyorlar.
Bunda da, muhakkak nefis ve şeytanın büyük rolü vardır.
İnsana kendisini beğendirip, koyu bir «ucup = kendisini iyi
ve hayırlı görme» haleti ruhiyesi ile gezdirir. Kendi ayıplarını ve
noksanlarını gözünden gizler, kötülüklerini süsler iyi gösterir.
İşte insan, hasta ve kusurlu olduğu halde, peşinen
kendisinin kusursuz ve kalbi hastalıklardan beri olduğunu, aksine çok güzel
ahlaka sahip bulunduğunu kabul ederse, öyle bir kimse nasıl kendisine şifa arar
ve nasıl kötü huylardan kurtulabilir?
Eğer bir kimse, kendi ayıplarını, kusurlarını ve günahlarını
görmek, bunları öğrenmek ve bilmek arzu ederse, çaresine bakmayı ve ilacını
bulmayı candan isterse, onun dört türlü yolu vardır:
1 - Kendisini inceden inceye, araştırmak hal ve hareketini
tesbit edip durumu manevi tabip mesabesinde olan basiretli bir din alimine,
ilmi ile amil bir ahiret adamına anlatmak, iyice bir muayene olmak, onun
önünde, meclisinde oturup, nasihatlerini dinlemek ve onun vereceği ilaçları
kullanıp nasihatlarını tutmak ve böylece tedavi olmaya çalışmak. Bunu yapmazsa
veya öyle bir alim bulamazsa, bu bilgiyi verecek ahlak kitaplarını çok okumak ....
2 - Dindar, ahlaklı, insaflı ve iyi görüştü arkadaşlar
edinmek ve onların tavsiyelerini iyi niyetle dinlemek kendisinin hatalarını
gördükleri ve duydukları zaman söylemelerini, ikaz etmelerini rica etmek.
Cenabı Hak Kur'anı Kerimde şöyle buyurmuştur: [Ey mü'minleri! Allahtan korkun
ve doğrularla, güzel ahlaklılarla beraber olun!] Tövbe süresi, ayet 119.
Hazreti Ömer (RA.) efendimiz': «Benim ayıplarımı bana
getiren, söyliyen kimseye Allah rahmet etsin!» dermiş. Ve zaman zaman Selmani
Farisi (RA.) hazretlerine kendi kusurlarından sorarmış, Bir gün ona, vebal
vererek: «Doğru söyle! Benden sana mekruh olan, hoşa gitmeyen bir şeyler
yaptığımı söyleyen oldu mu? Böyle bir şey senin kulağına geldi mi? .. » diye
sormuş. Selmani Farisi (RA.) çekimser davranmış, mazur görülmesini rica eetmiş
ise de, ısrar karşısında kalınca şöyle demiş: «Evet, duydum! Sen bir sofrada
iki katığı( birkaç kap yemeği) birleştirmişsin. Bir övün de iki kap yemek
yemişsin. Bir de, senin biri geceye biri de gündüze ait olmak üzere iki elbisen
varmış.» Bunu dinleyen Hz. Ömer: «Bundan başka duy-
dun mu?» deyince: «Amma bunlar sana yeter, bunlar o kadar
mühim değil mi?» diye vermiş.
Yine Hz. Ömer (R.A.) Peygamberimizin sır arkadaşı olan
Huzeyfe (R.A.) den sorarmış ve dermiş ki: «Sen Resülüllahın sır arkadaşı idin.
Resülüllah sana münafıkların sıfatlarını, hal ve hareketlerini bildirirdi. O
nifak alametlerinden bende hiç görüyor musun? Rivayete göre Huzeyfe Hazretleri
de merakla: «Sen böyle sorduğun halde ya biz ne yapalım!» diye ağlarmış
Bakınız, Hz. Ömer (R.A.) o yüksek derecesiyle, Allah yolunda
her şeyini feda etmiş ve adaletin sembolü olmuş iken yine böyle sorar ve
nefsanın durumu ne olursa olsun daima nef yapmalıyız? ... İşte, insanın durumu
ne olursa olsun daima nefsin şerrinden sakınmaya ve ayıplarını araştırıp
gidermeye çalışmalıdır... İyi niyetle ayıplarımızı ve noksanlarımızı bize
söyleyen ahbabımıza, arkadaşımıza teşekkür bile etmeliyiz. «Kişi noksanını
bilmek gibi kanıili İrfan olamaz!» diyen ne güzel söylemiş ...
3 - Düşmanlarının kendisi hakkındaki sözlerinden,
tenkitlerinden istifade edip nefsinin ayıplarını ve kusurlarını öğrenmek. Çünkü
bir kimse birisine düşman olursa, ona buğzederse en küçük hatalarını bile
kaçırmaz. İşte onun içindir ki, hataların! arayan, nefsinin ayıplını gözeten
insan; çok kere: kendisini öven, iki yüzlü olarak, samimi olmayarak yüzüne
methini yapan dost'dan, insaflı ve mert olarak nefsinin ayıplarını,
kusurlarını, noksanlarını söyleyen düşmandan daha çok istifade eder. Hele,
samimi bir dostun ikazları ve iyi niyetli tenkitleri yanlış anlaşılırsa:
«hasedinden yapıyor bana düşmanlık ediyor» diye karşılanırsa, dost düşman
sanılırsa bu da çok kötü bir mes'uliyet arzeder. Onun için bu noktalarda çok
hassas bulunmalıdır.
Aziz Müslüman! Seni ikaz eden, veya tenkitte bulunan kimse
ya dostundur veya düşmanındır. Dost da olsa, düşman da olsa tenkidi güzel
değerlendirirsen senin için faydalı olur. O tenkidi yapan kimseye düşman gözü
ile bakar ve onun aleyhine kıyam edersen, kendi zararına olur. Zira, bu huyunu
bilen kimse sana bir daha bir şey söyleyemez. Bu takdirde, senin yüzündeki
kirleri gösteren aynaları kendi elinle kırmış olursun.. Halbuki aynanın
kıymetini bilen kimseler para ile ayna alıp cebinde taşımaktadırlar .. Seni
halisane ikaz eden arkadaşlarına, ahbaplarına: «Bunlar, hasetlerinden,
çekemediklerinden böyle demektedirler ... » diyerek su-i zanda bulunursan, öyle
vehmederek kötüye yorarsan günaha girmiş olursun .. Dost olsun, düşman olsun
dedikleri doğru ise, o hal sende var da sen bilmiyorsan bu ise ayrıca bir
vebaldir.. Hulasa, ister dost olsun, ister düşman olsun, ikaz veya tenkidi
iyice tetkik eder, senin için alınacak varsa alır faydalanırsın, teşekkür
edersin; şayet yoksa hoş görür ve sabredersin ...
Demek oluyor ki, dostların ikazı ve tavsiyeleri, düşmanların
da sözleri ve tenkitleri: Kendisini kemalleştirmek, hatalarını tashih etmek
isteyen insanın mutlaka faydasınadır. Kışın soğuğunda ağaçlardaki zararlı
haşaratın ölmesine, yazın sıcağında da meyvelerin olmasına. ve gelişmesine
faydalar olduğu gibi... Yalnız şu farkla ki: Sıcak ve soğuk Cenabı Hakkın emri
ile, kudreti ile meydana gelip her ikisi sıfatını icra etmekte ve vazifesini
yapmaktadır. Bunlar, akıllı ve mükellef değillerdir; onun için sevap veya ceza
yoktur bunlara. Amma, iyi niyetle ikazda bulunan dost, iyi niyetine göre sevaba
nail olur. Düşman da, eğer kötü niyetli ise, yani o kimseyi perişan edeyim ona
hakaret edeyim niyetiyle konuşursa, işte o kötü niyetli tenkidinden dolayı ceza
görür ...
Evet, dostların samimi ikazları ve tavsiyeleri baharın ve
yazın bunca çiçeğe, nebata, ağaca faydalı olan, meyveleri olduran, tatlandıran
ve kemalleştiren yazın sıcağına benzer ki: İnsanın kalb bahçesindeki iman
ağacının kemalleşmesine ve o ağaçtaki güzel ahlak ve fazilet meyvelerinin
gelişmesine ve olgunlaşmasına sebep olur. Düşmanların dedikodu ve tenkitleri
de: ağaçlardaki haşaratı öldüren kışın soğuğuna benzer ki:
İnsanın kalp bahçesindeki iman ağacının hakikat ve fazilet
meyvesi verecek olan dallarındaki yaprakları ve çiçekleri yiyen, kibir, gurur,
ucup, kin ve haset haşeratının öldürür ...
4 - insanların arasına karışıp, cemiyette gördüğü kötülüklerden
ibret alıp, kötü gördüğünü yapmamak suretiyle nefsinin ayıplarını anlayabilir.
Büyüğün birisine sormuşlar. ahlaki kimden öğrendin diye o da cevap vermiş:
«Ahlaksızdan öğrendim. Çünkü baktım ki yaptığı kötüdür. işte o kötülüğü ben
yapmadım.» demiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder